Gümüşlük'te hayata katan akademi

-
Aa
+
a
a
a

Çiğdem Öztürk

Gümüşlük Akademisi, Gümüşlük'te 15 dönümlük bir arazide kurulmuş alternatif bir eğitim kurumu. Her fikre, düşünceye ve projeye açık olan akademiyi oraya göçen gönüllüler yaşatıyor. Bodrum'un Gümüşlük Koyu'na uzun sayılabilecek bir tırmanma mesafesinde olan akademi bu aylarda pek çok konuk ağırlıyor. Akademide yaz aylarında sürdürülecek çeşitli atölyeler düzenleniyor.

Latife Tekin'in Gümüşlük Akademisi adlı kitabı ortada sadece akademinin fikri varken Nisan yayınlarından 1998 yılında yayımlandı. Bir anlamda kitapta bahsedilen akademi gerçek oldu. Örneğin Gümüşlük Akademisi'nde yaşayanlar ve konuklar kitapta bahsedildiği gibi metal evlerde kalıyor. Gümüşlük Akademisi'nde yaşayan yazar Latife Tekin'le, Akademi ve oradaki yaşam üzerine Çiğdem Öztürk söyleşti...

Latife Tekin, Gümüşlük Akademisi'nin kuruluş hikayesini şöyle anlatıyor:

“Gümüşlük Akademisi bir vakıf. 15 dönümlük bağışlanmış bir arazisi var Gümüşlük yakınlarında. Çılgın bir mühendis tarafından bu vakıf kurulmuş; Ahmet Filmar ve bir grup arkadaşı tarafından. O süreçte ben tümüyle bu olup bitenlerden habersizdim. Bir sempozyuma çağırdılar beni. Orada tartıştık konuştuk. Oradaki hava beni çok olumlu etkiledi. Ahmet bir altyapı hazırlamış. Yavaş yavaş da yalnız kalmış. Uluslararası gençlik kampları yapıyordu.

Bir kaçına da rastladım. Onlarla işte akademiyi oluşturmaya çalışıyor. Elektrik, su bu tür şeyleri halletmiş, yolları açmış. Sonra da geri kalan ömrümde ne yaparıma gelmiş iş. Çünkü çok ciddi para istiyor projenin gerçekleşmesi. Aslında para bulma konusunda da o kadar ümitsiz değilmiş Ahmet ama, bu projelere sahip çıkacak insanların gelmesini bekliyormuş. Bu projeyle böyle tanıştım, beni oraya çağırdıkları süreçte. Edebiyatçılar için bir yer ayrılmıştı. Tabii kağıt üzerinde bir yer... Projeye sahip çıkıp da oraya edebiyatçılar için bir edebiyat evi kuracak bir babayiğit yazar aranıyor. Doğrusu kendi başıma böyle bir şeyi hayal edemezdim. Yani ben şikayet etmeye devam ediyordum, bütün bu edebiyat-kültür ortamından edebiyatçıların bir yeri olmamasından. Mekanımız yok, örgütlü değiller. Böyle bir dönemimde galiba hayatımın enerjik bir döneminde denk düştü ve bu işe kalkıştım. Önce para aradım. Böyle bir projeyi tanıtma ve ona para bulmanın nasıl olabileceğini öğrendim. Yolunu yordamını öğrendim ve Garanti Bankası'ndan destek geldi. Böylece biz inşaata başladık.”

Romanlarında köyden kente göçü anlatan ve çocukluğunu köyde geçirmiş olan Latife Tekin, İstanbul yerine Gümüşlük Akademisi'nde yaşamayı tercih etti. Tekin, Akademi'de yaşamaya nasıl karar verdiğini kendisinden dinleyelim:

“Kentte çok fazla bir sıkışıklık hissediyordum. İlişkilerin geçiciliği, bir türlü derinleşememesi... Hep verilen sözler ve hep ‘Bir gün buluşacağız ve daha derinlemesine konuşacağız’ vaatleri ama bunun hiçbir zaman olmadığı bir dünya. Artık bundan çok sıkılmıştım. Yani artık bana pek çok şey inandırıcı gelmiyordu. Gürültü, pislik... O sükunet özlemi. Çocukluğumuzdaki gibi bir havanın bizi sarıp sarmalayacağı bir yer, bir dünya. Hiç kimseyi sahiden kendisi olarak tanımadığım duygusuna kapılıyordum. Artık gençliğimizdeki gibi ne yazının kendisine dair konuşabiliyoruz ne kederlenebiliyoruz. Ne öyle sevinebiliyoruz, ne öyle büyülenebiliyoruz. Bu çok sıkıcı bir şey. Yani sıkılmıştım bütün bunla rdan. Orada sanki bir vaat var. İşte o havanın kendisinde, beni çağıran. Buranın yatılı bir yer olması. Hani pijamalarla da sabah birbirimizle karşılaşabiliriz... ya da, o sıralarda diyordum çocuklara: Yürüyeceğiz, yalınayak yürüyeceğiz.

Birbirimizi hep bir durumda görmek, işte yayınevinde, merdivenden inerken çıkarken hep masa başından hep sıkıştırılmış zamanlarda. Bunu aşan bir hayata çağrı hissettiğim için heyecan duydum. Çocukluğumuzdaki gibi mahalle havasını, büyük aile havasını yeniden kurabiliriz. Böyle bir şeyin özlemi, mekansallığı beni harekete geçirdi. Onun dışında bir şey daha var belki, farklı disiplinlerden insanlarla tanışma ümidi. Burası böyle bir karşılaşma yeri olarak tasarlanmış. Mesela ressamlarla fizikçiler bir araya gelip boşluk üzerine konuşabilirler. Bir ferahlama arzusu daha derin ilişkiler kurabilme
arzusu beni bu projeye bağladı.”

Gümüşlük Akademisi gibi bir proje pek çok insanın hayali olabilir ama, uygulaması o kadar kolay değil.

“Düşünüyorum da bu tip işlere kalkışanların yaptıkları şey, çocukluklarına dair bir şey. İnsanlar böyle bir şeyin kararını çocukluklarında veriyorlar. Hiç de farkına varmadan. Başka türlü yapılabilecek bir şey değil. Evet birtakım unsurlar bir araya geldiğinde -para, bilgi, enerji- yapılabilirmiş gibi geliyor ama şimdiyi kadar hiç kimsenin kalkışmadığı bir şey. Bu büyüklükte ve bağımsız bir yer kurmak. Her şeyi başkalarından talep ederek... Kaşığından, duvarlarındaki taşına, artezyen kuyusunun parasına kadar tamamen bağışlarla ve başka insanların katkısıyla yapıldı. Ve bu süreçte en fazla dikkat ettiğimiz şey buranın bağımsız olarak kalmasıydı. Bir kere devletten hiçbir şey istememecesine ve koşulsuz destek almacasına kurulmuş bir yer. Tabii elimizdeki para sınırlı bir paraydı ve çok fazla emek harcayarak, malzeme yardımı da bularak biz burayı gerçekleştirdik. Çok güzel olmasını istedik. Bodrum'da çok tipik bir mimari var ve bu çok bıktırıcı bir şey. Aynı şeyin binlerce kere tekrarı gibi insanın başını döndüren bir yer. İşte biz oranın farklı mimarisi olmasını istedik. Ülkemizde bir çeşit insan kalitesi var -biliyorum birçok şeye yansımıyor- o insanlara layık olsun. Ve bu bir moral proje olarak da ilgilendiriyordu beni. Tabii ki pek çok sorun var ama olabildiğince elimizden geldiğince güzel yapmaya çalışıyoruz."

Gümüşlük Akademisi bir yanıyla hiç bitmeyecek bir projeye benziyor. Yine herkesin bir şeyler ekleyebileceği bir yapıya da sahip. Proje bundan sonra nasıl sürecek?

“Biz orayı gerçekten enerjisi olan herkese açık tutmak istiyoruz. Türkiye'de ilişkilerde de tuhaf bir kredi sistemi işliyor. Haklı olarak belki de, çünkü bir şeyin sahici hiyerarşisi kurulamıyor. O yüzden herkes güvenliğini devretmeye çalışıyor. Yanında çömezini yetiştiriyor...

Hayat için harcanan emek o kadar kolaycana başkalarına devredilemiyor. İnsan onu kıskanıyor. Bizim orada ölçümüz ne? Sonuçta orayı bizler yarattık ve bizlerin emeği var.  Gelen insanlar da bizimle ilişki kurmaya çalışıyor. Enerjisi olan ve yapmak istediği şeylere sahip çıkan insanlara burayı açmak. Genç-yaşlı, şöyle ya da böyle düşünüyor, gerçekten hiçbir şey araştırmadan sadece gözlerindeki ışığa ve gövdesindeki doluluğa dair bizim bir bakışımız ve talebimiz olabilir. Onun dışında bir şey aramıyoruz. Mimari fantezisi olan herkese açık. Projenin daha 1/5'lik bir kısmını tamamlayabildik. Yapılacak binalar var. Orada bir doğa sanat müzesi yapmak istiyoruz. Büyük bir kitaplık projesi var. Benim hayalim gençler için bir hostel yapmak. Ve bunları da sadece Türk mimarların değil belki düzenlenecek bir yarışmayla; belki oraya başka bir ülkeden gelip atölyeye katılan bir mimarın göz koyup, “Ben de burada bir şey yapmak istiyorum” diyebilir. Açık. Tek beklentimiz o mimariyi bozmayacak güzellikte binaların yapılması. Tabii ki bir sınır var. Çok büyük bir talep geliyor. Böyle bir duygu oluştu tabii ki mutluyuz böyle bir duygunun oluşmasından fakat oda sayımız sınırlı. Belki buna benzer projeler Türkiye'nin pek çok yerinde yapılacak ve yerleşecek. Biz iyi bir model oluşturabilirsek çok sayıları aşacak ve belki de uzmanlaşacak diye düşünüyorum. Açık Radyo da böyle değil mi zaten? Baktığım zaman çok insanla yapılıyor böyle büyük bir şey ama yine bir iki üç kişinin enerjisini tamamen o süreçte yoğunlaştırması gerekiyor.”

Gümüşlük Akademisi alternatif bir eğitim kurumu ama yapılan çalışmalar sonunda bir diploma ya da sertifika gibi bir belge verilmiyor. Akademinin eğitim anlayışını Tekin şöyle anlatıyor:

“Adı başka bir şey de olabilirdi ama akademi denince işin içine bir ciddiyet giriyor. Dışardan bakan insanlar da bir okul filan zannediyor, tabii biz de telefonlarda hayır hayır demek zorunda kalıyoruz. Oranın tanışmak isteyenlerin ustalarla buluştuğu bir

yer olmasını istiyoruz.  Üniversite eğitimi dışında çok az alternatif eğitim kurumu var zaten. Büyük kentlerde yüksek meblağlar ödenerek gidilen özel eğitim kurumları tek tük de olsa var gerçi ama bütün bunların dışında duran ustalar var. Üniversitede veya öyle yerlerde ders vermek istemeyen... Çünkü bu tip kurumlar sürekli orada olmayı gerektiriyor ve bazı insanlar tamamen elleri kolları serbest dolaşmak istiyorlar hayatta. Böyle bir şeye açmak istiyoruz akademiyi. Yani hazır bilginin aktarımı açısından. Asıl amacımız o anda oluşan duygunun aktarımı. Yani ayağımız çıplak toprağa basarken, belki dağlarda yürürken bir şeyleri konuşma imkanı. Böyle bir imkan veriyor akademi. Sadece ustalar ve gençler arasındaki bilgi akışını da amaçlamıyor aslında. Profesyonellerin kendi arasındaki ilişkiler için de; yazarlarla yazarların konuşacağı bir yer bir yanıyla da. Bu türden insanların ortak projeler yapabilecekleri bir yer. Tabii bu okulda öğretmenler odasında oturup konuşmaktan farklı bir şey. Hayata katılarak yapılacak bir yer. Akademik eğitim, bir tür ehliyet gerektiriyor ama bu herkesin elinde yok. Dağ köyünde yaşayan yaşlı bir köylünün de hayata dair bilgisi ve birikimi var. O türden birikimin de ciddiye alınabileceği bir yer olacak akademi. Olmasını istiyoruz.”

Gündelik yaşama dair ayrıntılar kentte sürdürülen yaşama göre daha farklı. Gün içinde neler yapıldığına dair bir günlük akademinin web sitesinde de yer alıyor. Latife Tekin, başta “eli ayağı tutmayan” gençlerin örneğin ekmek pişirdiğini söylüyor.

“Çok farklı farklı nitelikte işler yapan arkadaşlarımız var orada. Ama kimse para almıyor. Vakıf ortak mutfağı çekip çevirebilecek bir bütçe oluşturdu. Orada her şeyi kendimiz yapıyoruz zaten. Masaları, odalar boyanacaksa mümkün mertebe badanasını. Bir hayat anlayışı yerleştirmeye çalışıyoruz. O süreçte benim görebildiğim pırıl pırıl ve çok yetenekli gençler geldi oraya. Ama eline fırça almamış mesela veya hiç yemek pişirmemiş. Eğitim sistemimize baktığımızda defter kitap dışında eli ayağı tutmayan gençler yetiştiriyoruz. Herhalde bu çocukların kafaları kocaman olacak ama elleri iş görmez hale gelecek süreç içinde. Şimdi bizim arkadaşlarımız sırayla ekmek pişiriyor orada. Yani ekmek pişirmeyi öğrendiler. Bunlar bana çok önemli geliyor. Çünkü kentte biz her şeyi para karşılığı alıp tüketmeyi öğrendik. Öyle bir hız var. Her şey alınabilir her şey satılabilir oluyor ve o emek süreçlerini görmüyoruz. Yani bir ekmek nasıl bir sofraya gelir, hani eskiden böyle şemalar vardı. Bunu yeniden kurmak yeniden yaşamak ve o değişimi ben onların yüzünde, davranışlarında görüyorum. Kentten geliyorlar, müthiş gürültücüler başlangıçta. Zamanla gövdelerine bir sakinlik geliyor. Yüzlerindeki ifade duruluyor. Yani çok yönlü. Hem gelen insanlarla baş etmek hem orada yaşamaya gelen çocuklarla kurmaya çalıştığımız dil bazen de orada tartışıyoruz aramızda. Farklı ailelerden kültür ortamlarından gelen insanlar, gençler bir araya geliyor orada ve bu çok kolay bir birliktelik değil.”

Akademide yaşamanın getirdikleri...

“Sonuçta dağ başı değil. Bütün konuklarımıza internet imkanı da veriyoruz. Modern dünyanın nimetlerinden de yararlanılacak bir yer ama ikisinin arasında bir nokta var ki bana çok önemli geliyor bana: Gövdenin de mutlu olması gerekiyor. Ve doğada mutlu oluyor gövde. Ben bunu insan olarak da hissediyorum. Çocukluğum köyde geçtiği için değil. Oraya iki yaşındaki bir çocuk geldiğinde de onun doğanın içindeki yürüyüşünden de hissediyorum.

İnsan böyle bir canlı. Diğerleriyle iç içe doğanın içinde olmaktan mutluluk duyuyor. Ekmek pişirmekten mutluluk duyuyor. Bütün bunların hayatımızdan çekilip gitmesi bizim için bir mutsuzluk kaynağı. Yani her şey hani olmayan bir sevgilide ya da çok pahalı bir kentte yaşıyor olmaktan kaynaklanmıyor. Kendi hayatımız için o emeği harcayamamaktan, enerjimizin çarçur olmasından, tükenip gittiğini hissetmekten kentin içinden de geliyor o mutsuzluk. O yüzden böyle bir hayat insan için gerekli diye düşünüyorum. Böyle bir özlemimiz var. Pencereden baktığında bu kadar apartman görmek istediğini zannetmiyorum.”

Bu yaz Gümüşlük Akademisi'nde pek çok atölye gerçekleştirilecek. Çeşitli sanat dallarındaki bu atölyelerin düzenlenme nedenleri akademinin yaz aylarında yaşadığı yoğunluk ve gelir sağlaması. Örneğin edebiyat alanında düzenlenen atölyenin sağlayacağı gelirle Ağustos ayında Uluslararası Azra Erhat Çeviri Atölyesi düzenlenecek. Akademinin Temmuz-Ağustos aylarında ziyaretçileri için düzenlediği atölyeler şunlar:

“İşte 15 Haziran - 22 Temmuz arasında Daniel Vilmure geliyor. Amerikalı bir yazar. Kısa öyküyle ilgili bir atölye çalışması yapacak. Aslında Daniel Vilmure bizi uluslararası yazar evleri rehberinden buldu. Edebiyat evi böyle bir rehberde yer alıyor. Dünyanın her yerinden yazarlar buluyorlar bizi. Kitabını bitirmek üzere akademide oda kiralama isteğiyle aradı. Yazışmalar yapıldı ve aynı zamanda yaratıcı yazarlık atölyesi yapacak iki ay boyunca. 21-26 Haziran’da Erdal Alova şiir çalışmaları yaptı. Bunu ben rica ettim Erdal'dan. O sıralarda Bodrum'da olacaktı. Sağ olsun kabul etti. Antik Çağ Ege şiiriyle ilgili bir atölye bu. Eylüle kadar onun atölyeleri tekrarlanacak. Böyle yürüyerek yapmayı hayal ediyor Erdal. 1-7 Temmuz fotoğraf atölyesi var. İki düzeyli olarak. 6-12 Temmuz’da ben ‘Yazma deneyimi aktarılabilir mi? Niçin yazdım, neden yazıyorum?’ ben bir atölye çalışması yapacağım. Sonra Işık Ergüden’nin bir felsefe atölyesi var: ‘Foucault ile tanışma.’ Öykü atölyesi var, Semih Gümüş'ün. ‘Öyküyü anlamak, okuma kültürü.’ 8-12 Temmuz İrfan Sayar'ın ‘gece makineleri projesi’ atölyesi var. Orada hareketli bir heykel yapacaklar katılanlarla birlikte. Çok büyük bir talep oldu İrfan'ın atölyesine. 15-20 Temmuz’da Latif Demirci karikatür atölyesi var. 15 Temmuz - 18 Ağustosta Alain Valtat gelecek. Alain Paris'te yaşıyor. Şu sıralar Paris, Lyon garında büyük bir sergisi var. Demir heykeller yapıyor. Alain uzun sürecek bir heykel atölyesi yapacak. Sonra Atilla Atalay var. O, bir mizah ve yazı atölyesi yapacak. 29 Temmuz - 9 Ağustos sinema atölyesi var. Fuat Derman düzenliyor. Konusu ‘Sinemada Göç’ olacak. 1-4 Ağustos müzik atölyesi var. Bize Fransa'dan ulaşan dört Türk, klasik müzisyeninin önerdiği bir atölye bu. Kendilerini tanımıyoruz ama yaptığımız yazışmalar sonucunda bizim çok hoşumuza gitti bu öneri. Böylece programa aldık: ‘Günümüz klasik müziği nereye saklandı.’ 12-18 Ağustos arasında birbiriyle ilişkili bir dizi çalışma var. İnternet Sanatı, İnteraktif Sanat, Dijital Video, Elektronik Müzik, Bedenle Birlikte... Genco Gülan'ın önerdiği bir atölyeydi. Bakalım ne olacak. Henüz yeni duyuruyoruz, web sayfamız aracılığıyla: www.gumuslukakademisi.org "

Bu yıl Metis Yayınları, Latife Tekin'in ‘Ormanda Ölüm Yokmuş’ adlı romanını yayımladı. Tekin, bir anlamda Gümüşlük Akademisi'nin ürünü sayılabilecek kitabını burada İstanbul'da yazmış olsa kitabın çok daha farklı olacağını söylüyor.

“Aslında İstanbul'da yazmaya başlamıştım ama tam istediğim sükuneti, iç huzuru bulamadığım için bir ara vermiştim. Bodrum'a gittiğimde Yalıkavak’ta yazmaya tekrar başladım. Sonra Gümüşlük Akademisi'nde yaşamaya başladım. Orada da tamamladım. Oraya gitmesem de böyle bir kitap yazacaktım ama bilmiyorum, o hoşlukta mı olacaktı, dili öyle mi olacaktı? ‘Ormanda Ölüm Yokmuş’ biraz da oraların ışığı oraların sükuneti ile yazılmış kitaptı. Herhalde burada kalsaydım, bırakma isteği

Latife Tekin, kütüphanesini bağışlayan İlhan Berk ile

çok fazla olurdu. Biliyorsun göç, yoksulluk, kentte parayı arayan insanlar hakkında yazdığımı... Onların mahalle arasındaki ev içindeki hayatına çok fazla dalmak istemiyordum. Biraz yukarılardan, kuş bakışı yazmaktan hoşlanıyordum. Biraz o hikayeyi tüketmiştim. Yeni bir dil kuramasam, her şeyi yukardan örebileceğim bir yüksekliğe çıkamasaydım, bırakırdım. Orada bir rüzgar esti ve önümde yeni bir dünya açıldı, çocukluğumdaki gibi...”

Latife Tekin bugünlerde nelerle uğraşıyor...

“Ağırlıklı olarak akademiyle uğraşıyorum. Çiçeklerle uğraşmak hoşuma gidiyor. Ormanda Ölüm Yokmuş yeni bir ufuk açtı önümde. Aynı anda üç kitap birden yazıyorum. Bir yandan kısa kısa öyküler. Gerçi henüz taslak halindeler. Bir yandan bir iç anlatı yazıyorum. İçimdeki koca karıyla konuşuyorum. Hep konuşurdum ama şimdi sesini de duyabileceğim bir sessizlikteyim. Bir de roman taslağı var. Birinden sıkılınca diğerine geçiyorum. O kapanma kabusu birazcık bitti.”

www.gumuslukakademisi.org

(Açık Radyo'nun Açık Dergi programında yayınlanmıştır; fotoğraflar Gümüşlük Akademisi web sitesinden.)